İnsanın Memleketi Gibisi Yok!


Konu tatil olunca yazıya “yatarak” başlamak en uygunu olur diye düşündüm. Tatilde yine yatarken bir an yataktaki nevresim takımının çocukluğumdan kalma olduğunu ve üstünde fotoğrafım olduğunu hatırladım. Çocukluk fotoğraflarımı kurcaladım, bütün aileyi seferber ettim ve o fotoğrafı buldum. Fotoğraftaki minik tiger 5 yaşında, televizyon izleyerek uyuyakalmış. (Burdur’da babaannemin ve dedemin yanında kalıyorduk o zamanlar, babam doğuya göreve gitmişti.) O zamanları hatırlattığı için, geçmişi hatırlamamı sağladığı için o takımı çok seviyorum. Arkada ayak ucumda da yine kendi fotoğrafım var, gelinlikli hem de. (Onu da bir ayrı seviyorum ama o fazlaca şapşal olduğu için buraya koymuyorum.)  




Bunu görünce diyeceksiniz ki tatil boyu yiyip içip yatmış.
Tatili hep yatarak mı geçirdim? 5 koca haftayı? Hayır.
Aslında genel olarak zevk aldığım bir tatil oldu. Sevdiğim şeyleri yaparak vakit geçirdim. Arkadaşlarımla buluştum, bol bol kitap okudum, fotoğraf çektim ve tabi ki yoga yaptım.



Arkadaşım Elif’le daimi mekanımız, David People. (Hatta daimi masamız) Zaten Isparta’ya gideceğimde yapılacaklar listesinde ilk 3’te “Elif’le David” mutlaka oluyor. Bu kareyi de Elif kalktığında çekmiştim, onun tabağı da masadayken daha güzeldi ama ben tam kamerayı açtığımda garson aplamıs gelip tabağı alıverdi. “Ay dur çekiyordum ben onuu!” da diyemiyorsun tabi.


Ardından benim tabak da gitti tabi..


Ben aylar sonra eve dönmüş olunca ilk Pazar günümüzü ailecek geçirdik. Gün Pazar olunca ilk önce pazara uğradık. Birçok kişi pazara gitmekten nefret eder ama ben şaşırtıcı bir şekilde seviyorum. Bu gidişimde hindistan cevizlerini matkapla delip pipet sokan bir pazarcı amca gördüm ki fotoğraflamasam olmazdı. (Gizlice çektim tabi kiii)


Çilek gelmiş çileeeek! Hala yiyemedim, o ayrı konu.


Pazardan sonra kardeşimi dersaneden alıp sinemaya gittik. 
“Sevimli Tehlikeli”
İlk yarıda acayip güldük, filmin sonunda herkes ağladı. (Ben ağlamamak için zor tuttum kendimi, maskara akınca çok canım acıyor da!) Ama gerçekten insanlar ağlasın da ağlasın diye sahneyi uzatmışlar da uzatmışlar. Türk sinema tarihindeki en uzun kavuşma/koşma sahnesiydi heralde. 


Sinemanın girişindeki makineye bayıldım. Girer girmez zaten babam hemen “Fotoğrafını çek!” dedi. İnsanlar genelde fotoğraf çekilirken öfler püfler laf eder. Benim annem de babam da şunu da çek bunu da çek der hep. Ben bunu kendimce -destek- olarak görüyorum ve hoşuma gidiyor. Yıkık binanın fotoğrafını çekeyim diye babamın arabayı durdurduğunu bilirim.


Patlamış Mısırı hiç sevmem, ama başladım mı yemeden de duramıyorum.


Isparta’ya gidip de oğluşlarımla buluşmasam olmazdı. Anneme bir senedir her buluşmamız da “Oğlanlar buluşçam” diyorum, her seferinde “kimin oğlanları kıııız!” diyor. Bir türlü öğrenemedi. Benim zaten üç beş tane arkadaşım var ama kardeşim okulda yaptığı her şeyi anlattığı için kadının bütün isim hafızasını dolduruyor, benim arkadaşlara yer kalmıyor. 
Sinan’a geçen seneden kahvaltı sözüm olduğu için kahvaltıya gittik. Yaklaşık 5 saat oturduk, özlemişim oğluşlarımı yahu. 
Fotoğrafta dikkatinizi en çok ne çekti bilmem ama elimin yanındaki tabakta yarısı yenmiş brownie var ya hah işte o dünyanın en güzel browniesi!!!! 
Kim yaptıysa ellerine sağlık! 

Furkan bizi Isparta’da bırakıp gidince biz de Sinan’la ayrıca kahvaltıya gittik tekrar. Sinan mekanı öve öve bitirememişti, annem de dernekle kahvaltıya gittiğini ve beğendiğini söylemişti ama kahvaltı vasat çıktı. Balı siyah kaseye koymuşlar, rengi yeşil göründü bize. İncir reçeli sandık, garsona bal yok diye çemkirecektik kiiii ben bal olduğunu fark ettim. Ama yine de çikolata nutella olmadığı için hiiiiç beğenmedik hatta Sinan kaseyi garsona fırlatmayı bile düşündü. (Hayır düşünmedi tabi, fotoğraf için poz verdi sadece) Ayrıca nutella olmamasına rağmen çikolatanın hepsini yedi, hatta benim parmaklarımı bile yediğini gösteren bir fotoğrafı var ama o maalesef ben de yok. Sinan Paşa gönderirse tabiki koyarım buraya. 
O gün Sinan’la sahafa gitmiştik, ama acemi tiger fotoğraf çekmeyi unuttu. Tekrar gidişimde ona özel yazı yazacağım mutlaka.


Sinan’ı o gün resmen rehin aldım. Çocuk artık “Nolur eve gidelim” diyordu yedi saatin sonunda. İkimiz de aynı bilekliği aldık, normalde bileklik sevmem ama bunu severek takıyorum.
Yazı tabiki Şubat tatiline ait. Wordpress'ten buraya aktardığım için biraz geç oldu. Ama olsun, burada bulunsun istedim. 

Yorumlar

  1. Bileklik çok güzelmiş :)
    dopdolu yazmışsınız...
    mutlu haftalar diliyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de çok seviyorum, teşeekkürler :)

      Siz de musmutlu haftalar!

      Sil
  2. çok tatlı her şey yaaaa :)

    YanıtlaSil
  3. Harika bir yazıydı kesinlikle vee Neden Nutella değil bu nedeğğğğn pozu favorim:P

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar